top of page

Kayıp çocuklar şehri: Ağlayamamak ve rüya görememek üzerine

Marc Caro ve Jean-Pierre Jeunet tarafından yönetilen "Kayıp Çocuklar Şehri", gotik ve distopik bir atmosfere sahip olan "Kutup Noktası" adlı kurgusal bir liman şehrinde geçer. Filmde, Krank adında rüya göremeyen ve bu yüzden derin bir acı içinde olan bir karakter bulunur. Krank, çocuklardan rüyalarını çalmak suretiyle kendi acısını hafifletmeye çalışır. Ancak çocuklar, ondan korktukları için, elde ettiği tek şey, çocukların kabusları olur.


Hikayenin dönüm noktası, güçlü bir sirk cambazı olan One'ın küçük kardeşinin, Cyclops ve çetesi tarafından Krank’a götürülmek üzere kaçırılmasıdır. One'ın kardeşini kurtarma çabalarıyla birlikte, Krank'ın laboratuvarında yaşanan olaylar ve çocukların rüyalarının çalınması gibi karanlık faaliyetler daha da ön plana çıkar. 


Klank, yaratıcı babası tarafından terk edilmiş; katı, acımasız, empati ve şefkatten yoksun biridir. Irvin amca denilen akvaryum içindeki beyin, rüya görememe üzerine Klank’a şöyle der:


“Dün gece düşündüm de bu çocukların hepsi sadece kabus görüyorsa belki de senin içindeki kötülük yüzündendir. Neden ıstırabının nedenini kendi gözyaşlarının moleküler incelemesinde aramıyorsun?”


Klank, “Beni kim ağlatabilir?” diye sorunca, Irvin amca, bir hikaye anlatır: 


"Bir zamanlar hayat verecek kadar yetenekli bir mucit varmış. Karısı ve çocukları olmadığı için onları laboratuvarda yapmaya karar vermiş. İşe karısıyla başlamış ve onu dünyanın en güzel prensesi olarak tasarlamış. Ne yazık ki kötü bir genetik perisi öyle bir büyü yapmış ki prenses üç karıştan fazla uzayamamış. Sonra kendi görüntüsünden 6 çocuk klonlamış; vefakar, çalışkan, ona o kadar benziyorlarmış ki kimse onları ayırt edemezmiş. Ama kader onu yine aldatmış ve hepsine uyku hastalığı vermiş. Mucit, bir arkadaş özlemi içerisinde akvaryumda bir beyin yetiştirmiş ama onun da migreni varmış. Ve nihayet en büyük şaheserini yaratmış; dünyadaki en zeki adamdan daha zeki bir erkek. Ama ne yazık ki profesör ciddi bir hata yapmış. Adam zekiymiş ama onun da bir kusuru varmış; asla ama asla rüya göremezmiş. Öyle mutsuzmuş ki çok hızlı yaşlanıyormuş.” 


Hikayenin bu kısmında Klank’ın gözünden bir damla yaş gelir ancak beyin, onun sevincini yarıda keserek:


"Zamanla şaheserin gözü o kadar dönmüş ki bir damla gözyaşının onu kurtarabileceğine bile inanmış…” diye devam eder. 


Rüyalar, bilindiği üzere, psikanalitik çalışmanın önemli bir parçasıdır. Freud, rüyaların, bilinçdışı malzemeden türediğini öne sürmüş; Bion ise bu görüşü genişleterek rüyaların, ham haldeki duyusal-algısal izlenimlerin işlenmesinde, kritik bir rolü olduğunu belirtmiştir. Duyusal boyuttaki deneyimler, kolaylıkla işlenemez ve beta elementler olarak adlandırılan dağınık, anlamdan ve nedensellikten yoksun bir veri oluşturur. Bu veriyi işlemek ve anlamlı deneyimlere dönüştürmek, Bion’un işaret ettiği alfa işlevini gerektirir.


Beta öğeleri, uyku ve uyanıklık esnasında rüya düşüncesi ve anı haline gelemeyen ham duyu izleri şeklinde kalan deneyimleri kapsar. Yaşantılar, rüyalaştıkça, yani sembolikleştirme ve anlamlandırma sürecine girebildikçe kişi, bunları alfa öğelerine dönüştürür. Deneyimlerin işlenmesi, bu deneyimlere ilişik duyguları ve düşünceleri sindirmeyi içerir. Bion, zihni bir sindirim sistemi olarak görmüş; düşünceleri ve duyguları zihnin besin kaynağı olarak ele almıştır. Besinin sindiriminde zorluk ve engeller olduğunda, kişide hazımsızlık gelişir ve sindirilemeyenler, kişiyi hasta eder veya onda bir kusma ihtiyacı ortaya çıkarır. 


Thomas Ogden, beta öğelerini bozuk televizyon ekranındaki karlanmaya benzetir. Karlanmada, hiçbir şey birbiriyle ilişkilendirilemez ve başka şeylerle ilişkili olarak anlamlandırılamaz. Kişi, alfa işlevinin yokluğunda, adlandırılamamış bir dehşet ve ruhsal bir gürültü yaşar. Alfa öğelerine dönüştürelememiş öğeler, bilinçdışı anı olarak kaydedilmez; bunun yerine kişi, bunları başka kişilere boca etmek veya kusmak üzere ham halde kendinde tutar.  Bu durum, kişinin, rüya görme, düşünme, hatırlama, unutma, yas tutma gibi becerileri geliştirmesini engeller.


Alfa işlevi, kişiye, duygusal deneyimleri üzerine düşünebilme, bunları anlamlı ve tutarlı bir anlatıya dönüştürebilme ve deneyimlerinden bir şeyler öğrenebilme kabiliyeti sağlar. Bu beceri, erken dönemde bakım verenin kapsayacılığı sayesinde gelişir. Bakım veren, bebeğin gerilimlerini, duyumsamalarını, duygulanımlarını kendi zihni aracılığıyla işler. Bir başka ifadeyle, onları algılar, doğru bir şekilde yorumlar, ve bunlara uygun yanıtlar vererek bebeğe, sindirilebilir unsurlar halinde geri gönderir. Bu süreç, öznellik inşasını başlatır ve deneyiminin farkındalığını geliştirir. 


Jeanne Magagna, bebek gözlemlerini içeren çalışmasında, ağlamamayı, dile dökülememiş, dolayısıyla ruhsallıkta donmuş keder, ve bu kederin saklı gözyaşları olarak ele alır. Ağlamak, bebeğin doğuştan sahip olduğu fizyolojik bir tepkidir. Zamanla farklı duygulara eşlik eden bir tepki olarak yaşanır ve psikolojik gerilimin yatışmasında rol oynar. Magagna, yaşamın başlangıcında annesiz kalmanın, kişide, gözyaşlarının donmasına neden olabileceğini anlatır. Sevgi ile duyan, gören, tutan bir bakım verenin varlığında, ağlamak, bebeğin duyguları deneyimleme ve anlamlandırma kapasitesini güçlendirir. Ancak bunun olmadığı senaryoda, engellenmiş bir ağlamadan söz edilebilir. Ne yazık ki bu durumda, bebeğin zorlu yaşantılarına tahammül edebilmesinin tek yolu, duygulara dair farkındalığı kaybetmek ve kederi dondurmak olur. 


Filmde, yaratıcı baba, aileyi terk etmiştir. Klank, hem babasız hem de annesizdir. Acı verici deneyimlerini kendi ruhsallığında işlemesini sağlayacak bir kapsayanın eksikliğini yaşamaktadır. Kardeş görülebilecek klonlar, yaratıcı babanın bir kopyası olduğundan ve belki de onu hatırlattığından reddedilmiştir. Beyin olan Irvin amca ise bazen Klank’ın yaşadıklarını misilleme ile ona geri gönderir ve ondaki nefreti körükler.


Nefretin iyice acımasızlaştırdığı Klank, küçük çocukların rüyalarını hasetle çalmaya devam eder, ancak bu rüyalarda gördüğü şey, kendi yıkıcılığı, yalnızlığı ve derinlerdeki dehşetidir. Çocukların ağlamaları karşısında sinirlenir; onlara sevgi ve şefkat ile yaklaşamaz. Ağlayamadıkça ağlatır ve deneyiminin rüyasını göremedikçe çocukların kabusu olur. Belki de Klank, kendi işleyemediği duygusal deneyimin rüyasını çocuklara yaşatarak işlemeye çalışır ancak ortaya çıkan şey, kesintiye uğrayan bir rüya, bir kabustur.



Referanslar


Bion, W. R. (1962). Yaşayarak Öğrenmek, Bağlam Yayıncılık


Freud, S. (2014). Rüyaların Yorumu, Say Yayınları


Magagna, J. (2014). Ağlamak ve keder ile yalnız kalmak üzerine: Bebek gözlemi ve psikoterapi arasındaki bağlantılar, Psikanaliz yazıları 29, Bağlam Yayıncılık


Ogden, T. H. (2007). Şu psikanaliz sanatı: Görülmemiş rüyaları görmek, kesintiye uğramış çığlıkları duymak. Bilgi Üniversitesi Yayınları

35 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Ruhsallığı derinlemesine çalışmak

Ruhsal çalışma, başlangıçta kişinin kendi hikayesine duyduğu merakla başlar. Bu hikayenin eksik kısımlarını tamamlamak veya var olanları...

Comentários


bottom of page